City of Angels’ı izleyenler; esas oğlan Seth’in (Nicolas Cage), esas kız Meggie’ye (Mag Ryan) nasıl baktığını bilirler. O bakışların derinliğinde kaybolan Meggie’nin yerinde olmak isteyen şahsım dâhil hemcinslerimdense, “keşke evlenmeleri mümkün olsaydı” diyenler daha bir fazlaydı bence.
Evlilikle sonuçlanmayan ilişkiler daha bir kıymetli olabilir mi, seçeneğini düşündüren film, adeta Âşık Veysel’in “seversin, kavuşamazsın, aşk olur” deyişini haklı çıkarır bir kurguyla sergilendi ve film senelerce unutulmadı, unutulmayacak da.
Bu istatistiği kaç defa yazdım hatırlamıyorum, yine yazıyorum, yine hatırlatıyorum; son yıllardaki evliliklerin neredeyse yarısı boşanmayla sonuçlanıyor. Amaç boşanmak olmasa da, dulluk (ne demekse) mezhebine dâhil olmak an meselesi. Bu mezhebe giden yolda yaşanılan terk etme ya da edilme sonrasındaki dönem ise evlere şenlik. Açılan nafaka davaları; o ev senin, bu araba benim, seni ben kadın/adam ettim gibi söylemlerin ana fikri aslında “ver bebeklerimi al misketlerini” oyunundan ibaret. Sen farkında olmasan da, kişiliğinin en çıplak taraflarını ilettiğin iki önemli ayrım; ilişkini nasıl başlattığın ve nasıl bitirdiğin…
Evlenmeye karar verdiğin günlerde yeşertip büyüttüğün umutların hayal kırıklıklarıyla sonlanınca “ben bu kadına/adama madden ve manen nasıl zarar verebilirim” dürtüsüyle sen, sen olmaktan çıkıyorsun aslında. Zarar vermeye çalıştıkça aslında kendin tükeniyorsun.
Telli Duvaklı hayaller kadın ve erkek için aynı. Kimse boşanmak için evlenmiyor ya da ilişki yaşamıyor. Zaten bence ‘başarılı bir ilişki kesinlikle evlilikle sonuçlanmalıdır’ diye bir şey de yok. İlişki süresince saygı sevgi bitmesine rağmen hala evlenmeyi düşünüp üstüne bir de karşındakini yıpratan manevralarda bulunuyorsan, golü çoktaaaan yemiş olarak dulluk mezhebine terfi ediyorsun sevgili okur.
Son tahlilde, telli duvaklı hayaller yeşertip büyüttüğün insana önce saygı sonra sevgi beslemeyi öğrenemezsen bu iş olmuyor, net. Yarışmaya beni bıraktığın yerden katılıyorum dememek için, yaşadığın güzel günleri gülümseyerek ‘an’mayı madden ve manen karşındakini yıpratmaya tercih etmen daha akıllıca olacaktır diyerek naçizane önerimi iletiyorum. Ayrıca, az önce tanıştığım 36 yıldır evli bir kadının öğüdünü ‘işte hint’ diyerek aktarmak istiyorum; “Seni sevenle birlikte ol kızım. Zaten adamın seni sevişini seviyorsun sonra.” Bu öğüt, bence kadın için de erkek için de geçerli. ‘Neden olmadı’ ya da ‘neden olmuyor’ demek yerine, meseleyi bir düşün istersen.
Sizi sevenin sevişini bir ömür boyunca sevmeniz dilekleriyle.
Sevgiler.
Evrim Gözener
Antropolog