Sosyal medyadan takip eden bilir, 2,5 yıl boyunca Yağmur‘un eşi Uğur Ağabey’in “Gerilla mısın Evrim?” dediği Hayata Dokun’umuz dernek statüsünde dokunmaya devam etme kararı aldı.
Dernek olmanın meşakkatli kollarında o evraktan bu prosedüre koştuğum yağmurlu bir Aralık gününde kendimi Hayata Sanatla Dokunan Kadın Yağmur Kaşifoğlu’nun E.S.E.K. (Espri Standartları Enstitüsü Kurumu) ofisinde buldum.
Türkiye’nin en iyi üç kadın oyuncusundan biri olması yanında; balerin, öğretmen ve egoları alınmış arkadaşım Yağmur’un hayata sanatla dokunuşunu, kadın olmanın sanat alanındaki zorluklarını, her zaman yanımda hissettiğim varlığını ve çalıştığımız alandaki desteklerini sizlere de anlatmaya niyetlendim.
Yağmur Kaşifoğlu İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı Bale bölümü mezunu. İnsan anatomisine tamamen ters olan bale sanatını mezuniyet yıllarında sakatlanarak bırakmak zorunda kalmış. Hayatı boyunca yapacağı mesleği çocukluğundan genç kadınlık dönemine kadar okulunda öğrenen Yağmur’un hayata tiyaroyla dokunması kamera arkasında çalışarak başlamış.
Önce, Cem Özer, Huysuz Virjin, Hülya Avşar, Nejat – Süheyl – Behzat Uygur’un TV showlarında asistanlık yapmış. Ve bir gün, Nejat Uygur:
“Yağmur, ‘Param Yok Mehmet’ sitcomunda cici bir kıza ihtiyacımız var, sen oynar mısın?”
sorusuna Yağmur:
“oyunculuk yapmadım, nasıl olur?”
derken kendini sette bulmuş.
İyi ki de bulmuş çünkü hemen ardından ‘Oyuncu oldum ben. Yok yok… Tam olmak için mutlaka bir oyunculuk okulunda okumalıyım” diyerek Akademi İstanbul’da Gösteri Sanatları okumuş, ardından Kara Melek, Ateş Dansı, Yılan Hikayesi, Dedem Gofret ve Ben, Eşref Saati, Ezo Gelin dizilerinden teklif alarak kendini 1 no’lu esas kameranın önünde oyunculuk yaparken bulmuş.
2002 yılında ise evleneceği adam Uğur Uludağ’ın sahibi olduğu E.S.E.K. ekibine tiyatrocu olarak katılmış ve halen E.S.E.K.’te oyunuyor.
Yağmur’u gören ve tanıyan bilir, okyanus gibi derin bakan, twitterda yazdığı “optimisim is my best defence” felsefesiyle kucaklaşmış bir kadın. Optimizmin kitabını yazacak derecede pozitif, insanı içine çeken, olumlu tavrının yanında güçlü ve dişi bir tarafı da var.
“Sanatçı kadın olmanın zorlukları nedir sence?” soruma
“Kadın olmak bu coğrafyada zor Evrim. Sanat camiasında daha da zor. Hani bizde erkek gibi kadın sözü vardır ya, işte tam anlamıyla erkek gibi kadın olmak zorunda kalıyorsun. Benim oyunculuğa başladığım yıllarda erkek gibi davranmak zorundaydık, bu tavır güçlü durmamız için geliştirdiğimiz bir duruştu.
Son yıllarda kadının güçlendiğini görüyorum. Özellikle kent yaşamında artık kadın hayatın ve sanatın her alanında; ofiste, sahnede, sokakta her yerde çalışıyor. Ayrıca, kadın yönetmenlerin sayılarında inanılmaz bir artış var. Bizim mesleğin çalışma saatleri korkunçtur, ataerkil yapıda yetiştirildik ve tüm gece stüdyoda çalışan kadına artık ne eşi, ne çocukları ne de diğerleri karışmıyor ve kent yaşamında artık kadının meslek icabı aldığı sorumluluk saygıyla karşılanıyor ve hatta destekleniyor.
Kadın görüntü yönetmeni olmazdı mesela, ülkemizde ilk kadın görüntü Yönetmeni olarak Sinan Çetin’in eşi Rebekka Hass Çetin’i gördük, tanıdık. Şimdi neredeyse erkek Görüntü Yönetmeni yok.
Sonra… Bir başka yönetmen arkadaşımı, Zeynep Günay Tan’ı söyleyebilirim. Öyle Bir Geçer Zaman ki’yi çekiyor ve başarısını zaten tüm Türkiye biliyor. ”
Cevabını alıyor ve devam ediyorum, “Bir kadın olarak, tiyatrocu - oyuncu olmanın zorlukları nedir?”
“Serbest meslek yapmanın zorlukları var en başta. Sürekli bir gelirin, hayat güvencen yok ve ayakta kalmak zor. Başka meslek yapsan, yapamzasın. Oyuncu olarak da her rolü kabul edemezsin, bir duruşun ve kariyerin var. Oyuncular mesleklerinin arkasında durmak için hayatları boyunca çok fazla fedakarlık yaparlar. Ülkemizde sanatçı, sanatın hangi alanında emek verirse versin destek görmüyor. Bu durum, kadın ya da erkek farketmeksizin sanatçı olmanın en bariz diyeti.”
“Destek dedin. Tiyatrocuların son dönemde yaşadıkları “Devletin tiyatronun üzerinden desteğini çekmesi konusunda ne düşünüyorsun?”
“Devletin tiyatrolar üzerinde olmaması gerektiğini düşünenlerdenim. Tiyatro özerk olmalı, çünkü sanat; bağlılık, bağımlılık ve yaptırım gerektirmeksizin özür düşünceyle icra edilen ve bir olgudur.”
Hayata Dokun’a desteklerini bizzat biliyorum. Peki, Hayata Dokun Derneği’nin dışında destek verdiğin başka sivil toplum kuruluşları var mı?
“Ben Hayata Dokun Derneği’ne senin ve gönüllülerinizin yaptığı işlerin amatör ruhunu koruduğunu gördüğüm için destek veriyorum. Kadın ve çocuklarla ilgili çalışmalarınız ve hiçbir sivil toplum kuruluşunun girmediği alanlarda hizmet veriyor olmanız bence önemli. Süper STK ‘lar var, iyi işler yapıyorlar lakin sizlerin daha büyük kitlelerce desteklenmesinin önemli olduğunu dülşünüyorum.
E.S.E.K olarak desteklediğimiz bir kampanya oldu. Beyaz Gemi “Ben de Varım” Kampanyası. Kampanya kapsamında, Gaziantep, Şanlıurfa, Malatya ve Bolu’daki üniversitelerde 4 oyun oynadık, üniversite öğrencileriyle tanıştık, konuştuk.
Oyunların sonrasında konuştuğumuz özellikle üniversiteli genç kadınların kendi fikirlerini ifade etme konusundaki çekincelerini gördük. Üniversite çağına gelmiş genç kadınların kendilerini ifade etmeye çekinmelerine önce şaşırdık sonra üzüldük. Doğa’yla (Rutkay) hadi bize soru sorun, konuşalım, hadi ! diyerek seslendik gençlere. Halbuki biz onlara, ‘ben de varım’ demeleri için gitmiştik.”
Yağmur’u ziyaretim, Hayata Dokun’a verdiği destek ve onunla konuşurken gösterdiği sanata, sosyal hayata, kadının üzerinde oynanan oyuna ilişkin fotoğraflar, bana bir defa daha “evet evet… ben de varım” sözlerinin üzerine bir defa konuştuk “hadi beraber bişey yapalım”ı.
Kadın olmanın en zor sahnelerinden birinde ayakta duran Yağmur Kaşifoğlu, hikayesiyle ideallerine sabırla ve emekle nasıl dokunduğunu okudunuz.
O, bu ülkenin önemli kadın oyuncularından biri. O, “aman kızım oyuncu olma, bir işin olsun önce” önyargılarının kırıldığı nokta.
O, ayak izlerinden gidilesi bir oyuncu, güçlü bir kadın.
O, Yağmur Kaşifoğlu.
Farkında olmanız, takipte kalmanız dilekleri ve sevgilerimle.
Evrim Gözener