En son ne zaman kendiniz için bir şey yaptınız?
Ne zaman çocukluğunuzdaki gibi, tamamen bütün olarak hissettiniz?
Yoksa yaptığınız her işten, her günden ve en önemlisi kendinizden şikâyet mi ediyorsunuz?
Kendimizden, içeride olanlardan kaçmak için sürekli bahaneler yaratıyoruz, daha çok dışarıyı gözlemliyoruz, içeriye bakmayı hatırlamıyoruz bile.
Kendimiz hariç tüm insanlara, dışarıya, televizyona, internete, çocukların sorunlarına, eşinin yaptıklarına, eskiden ebeveynlerinin söylediklerine... O kadar fazla kafayı takıyoruz ki, kendimize bakmaya zaten fırsat ve zaman kalmıyor.
Ancak bu kaçıştır, hatta kendine ihanet…
İçerisi fokur fokur kaynıyor ve su döken kimse yok. İşin garip yanı o suyu sadece kendimiz dökebilecekken hep başkalarının dökmesini bekliyoruz, istiyoruz…
Enerjiyi üretmediğimiz için de dışarıya bağımlı kalıyoruz.
Birilerinin bizi sevmesi gerekiyor, yoksa mutsuzuz.
Birilerinin bizimle ilgilenmesi gerekiyor, yoksa yalnızız.
Genelde ihtiyacımız olan sevgi ve ilgiyi –ya da enerjiyi- dışarıdan alamazsak da hastalıklar başlıyor. Hastalıkların çoğunun psikosomatik olduğu –yani psikolojik kökenli olduğu- zaten ispatlanmış durumda.
Hastayız ve ilgi göreceğimiz artık garanti!!!
Bir arkadaşım eşiyle beraber tatile gittiğinde, annesinin hemen tansiyonu çıkardı ve tatilden döndüklerinde iyileşirdi.
Bir başka arkadaşım yalnız İstanbul’a geldiğinde eşi ertesi gün gıda zehirlenmesinden hastanelik olmuştu...
Başkalarını sorunlarımızla manipüle ediyoruz aslında.
Mutsuzluğumuzla manipüle ediyoruz insanları. Sorunlarımızla, hastalığımızla hatta sevgimizle... Herkes bizimle ilgilensin diye... Ve beklediğin ilgi karşıdan gelmeyince daha büyük bir çöküntü oluşuyor…
Ancak buradaki çelişkinin farkına varmamız lazım, ilgi beklediğimiz insanlar da büyük ihtimalle dışarıya bağımlı insanlar, dolayısıyla gerekli olan ilgiyi asla veremeyecekler, çünkü onlar da kendileri için gerekli olanı alma peşindeler.
Yine de bunu fark etmeden başlıyoruz karşımızdakini değiştirmeye çalışmaya. Suçlamalar, şikâyetler, tehditler, mutsuzluk… Bu sefer de bu negatif enerjiden beslenmeye başlıyor insan, çünkü başka türlüsünü nasıl üreteceğini bilmiyor.
Buna razı… Şikâyet etse de, mutsuz olsa da sonuçta reklamın iyisi kötüsü olmaz misali ilgi kendi üzerinde. Beslenebilir…
Bu yüzden sorunları çözmüyoruz, dikkat edin çözemiyoruz demedim, çözmüyoruz dedim. Çünkü onları çözersek nasıl dışarıdan beslenebileceğimizi bilmiyoruz.
Ve bunlar sorunların altından yatan gerçek sebepler, İkincil kazançlar…
Kendi içimizde bütün olmadığımızdan, kendi alanımızı yaratmadığımızdan ve en önemlisi kendimizi sevmediğimizden başkalarına saldırıyoruz resmen:
‘Beni sev, Bana ilgi göster, Gitme, yanımda kal, Ara beni, Beni neden çağırmadın,
Ama ben seni çok seviyorum, sensiz yaşayamam ...’
Oysa kendisini sevmeyen insan, başkasını nasıl gerçekten sevebilir ki?
Makalem hakkında, görüş ve önerilerinizi http://www.hayatadokun.net/?page_id=6 sayfasından bana iletebilirisiniz. Hayata Dokun ilke kararları gereğince kimlik ve iletişim bilgileriniz 3. Kişi ve kurumlarla paylaşılmayacaktır.
Sevgi ve Saygılarımla,
Selin Avcılar