Türklerin milli duygularını harekete geçirecek çok büyük bir etkiye ihtiyacınız yok. Yapacağınız en küçük şey, bu konuda bir “Allah, Allah” tepkisi doğuracaktır. Siperler kazılacak, hedefe nişan alınacak ve ‘hainler’ pusuya düşürülecektir. Türk’ü uyandırmadan yapacağınız şeyler ise onun hakkına, lokmasına göz dikmektir. Asla sesini çıkarmaz. Kentini işgal edip, sermayeye peşkeş çekebilirsiniz. “Zaten bunu yapıyorlarsa bir bildikleri vardır, hikmetinden sual olunmaz devletin” diye düşünür. Kimse kusura bakmasın. Ama kolay lokmadır Türk. En basit şeyde tutar ülke sevdası. Ama yine de itaatkârdır. O yüzden çok kolay yönetilir.
Şimdi böyle bir giriş yapınca çok büyük bir meseleden bahsedecekmişim gibi gelmiştir. Yok. 40 yıllık hatırı olmasıyla ünlü içeceklerimizden biri, Türk kahvesi hakkında gündeme oturan bir olaydan bahsetmek istiyorum. Aslında çokça yazıldı bu birkaç günde. Hatta Eyüp Can Sağlık da Radikal’de yazmış. Konu şu: Dr. Mehmet Öz’ün ABD’deki televizyon şovunda Türk kahvesini anlatırken ona Yunan kahvesi demesi meselesi…
Tahmin edileceği gibi sosyal medyanın çılgın Türkleri hemen tepkilerini dile getirmeye başladı. Dr. Öz’ü özünü unutmuşlukla, hainlikle suçlayarak düşmanca bir tutum içine girildi. Ancak Eyüp Can Sağlık’ın da belirttiği gibi ABD’ye ve Dünya’daki pek çok ülkeye o kahveyi tanıtanların Yunanlılar olması, ABD’de yapılan bir programda da ondan Yunan kahvesi olarak bahsedilmesini çok da şaşırtıcı bir durum haline getirmiyor. Çünkü oradaki insanlar onu Yunan kahvesi olarak biliyor.
Sıkıntımız ise şu… Her şeyine sahip çıkan bir toplummuşuz gibi, bir başkasının sahiplendiği aslında ortak olan değer birden kıymete biniyor. Değer ortak… Evet… Kıtalara hükmetmiş bir Osmanlı’nın mirasıysa Türk kahvesi, lokum, baklava ve daha pek çok şey, aslında ortak bir mamuldür. Ta Yemen’den gelip İstanbul’da pişirilen kahve, aslında sadece Türk kahvesi değildir. Bu kentte asırlardır yaşayan herkesindir. Yunan’ın Yunan kahvesi demesiyle Türk’ün Türk kahvesi demesi arasında mantık açısından hiçbir fark yoktur. İki kardeş toplumun ortak kazanımlarındandır bu kahve. Ancak ‘benimdir’ gibi söylem bu iki toplum için de büyük sorun. Kardeşiz, ama en çok kötü özelliklerimizle kardeşiz biz bu koca coğrafyanın halkları olarak.
Yıllar önce bu ortak kültür değerlerinin hep beraber bir konsensüs içinde değerlendirilip ortak değer olarak tescillenmesi için bir Türk-Yunan girişimi vardı diye hatırlıyorum. Şu an bunu doğrulayacak bir kaynak bulamadım, ama bir zamanlar dostluğu tesis etmek için böyle bir şey yapılacaktı diye kalmış aklımda. Aslında yapılması çok gerekli bir şey değil mi? Devletler üstü bir oluşumla toplumların bu şekilde barışması ve birbirlerine ne kadar benzediklerini anlaması bu yolla çok iyi bir şekilde sağlanmaz mı? Tüm bu çekişmenin sebebi iki toplumun tarihinin birbirleriyle savaşarak yazılmasıysa yeni tarihi bu ortak kültürlerin birlikte sahiplenilmesiyle yazmak çok güzel olmaz mıydı?
Yunanlılar kahve de olduğu gibi baklavada, cacıkta, ayranda ve yoğurtta da böyle bir sahiplenme içine giriyorlar. Hatta kemençede de… Çünkü bu kadar iç içe yaşayıp sonra ayrışınca o kültür onun da oluyor. Senin ya da ötekinin de olduğu gibi… Bu çekişmenin ortadan kalkması yukarıdaki formülde gizli olabilir.
Dönelim gündem konumuza… Dr. Öz’ün “Yunan kahvesi” demesi bizim Türklerin kanına dokunuyor. Onu ‘hain’ ilan ediyorlar. Özünü inkâr ediyor onlara göre Öz. Hadi, halkların ortak miraslarını, üretimlerini geçelim. Sen ne yapıyorsun bu kadar milliyetçisin de madem? Yaşadığın kent İstanbul’un hangi simgesine sahip çıkıyorsun? Bütün sembol haline gelmiş alanlarına yabancı sermayedarlar yerleşirken ocakta yemeğin mi vardı? Yok, yok politika yapmayacağım.
Ha bir de İstanbul’un simgesi lale ya her nedense lale dediğinde kimsenin aklına İstanbul gelmiyor; Hollanda geliyor. Buna da bir el atıverin. Sahi, lalenin soğanı Hollanda’dan geliyordu değil mi?