23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı… Neşe dolsun insanlar, diye buyrulmuş bu günün anlam ve önemine ilişkin çokça kelam patlatıldı ve patlatılacaktır. Bir ülkenin bağımsızlığını ilan etmesinin bayramının çocuklara armağan edilmesi, elbette ki önemsenmesi gereken bir adımdı. Her ne kadar o cumhuriyet tarihi insanlık, demokrasi ve özgürlük adına çokça kötü anıyı içinde barındırsa da… Biz tüm şartları bir kenara itip, bir çocuk bayramı olan 23 Nisan’ın bu ülkede çocuklar için ne ifade edebileceğini tartışalım biraz.
Milliyetçiliği bir kenara bırakalım. 23 Nisan’ın ülke tarihindeki önemini de… Biz şimdi biraz insandan söz edelim. Hem de daha çocuk yaştaki insanlardan… Bu ülkede birçok sorunla, daha küçük yaşta baş etmek zorunda kalan insanlardan…
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in çocuk işçilerle ilgili sözlerine bir bakalım mı önce? Sayın Bakan, çocuk işçilerle ilgili soruyu cevaplarken, çocuklarda ‘sorumluluk bilincinin’ küçük yaşlarda oluşması gerektiğini söylemiş.
Dünya’da 215 milyon, Türkiye’de ise sadece bildiğimiz rakam olarak 893 bin çocuk işçi hiçbir sosyal güvencesi olmadan çalışma hayatı içinde. Bu çocukların büyük kısmı ağır iş koşulları altında… Bu rakam dışında, sokaklarda çalışan ve çalışmasa da sokaklarda yaşayan çok sayıda çocuk var. Pek çoğunuzun gördüğünde kaçtığı, tinerci diye aşağıladığı çocuklar…
Çocuk işçi olmayan, ama askeri ücretle çalışmak zorunda olan babaların, annelerin evlatları var. Yine aynı bakanın 800 TL ile çok iyi geçinileceğini iddia ettiğini hatırlayın. İşte “3 de yetmez 5 çocuk” inadının olduğu bir ülkede o kadar çocuğun bu parayla büyütülebileceğini iddia edenlerin ülkesinde 23 Nisan, Çocuk Bayramı olarak kutlanıyor.
Yaman çelişkilerin ülkesinde, Adana’da 13 yaşındaki Ahmet Yıldız günde 18 TL için bir iş kazasına kurban gidiyor. Sayın Bakan ne der, bilmem. Onun mantığından hareket edersek, sorumluluk bilincini çok ağır bir şekilde edinen çocuğun resmini görüyoruz biz.
Böylesi ekonomik şartlarda, devletin “çok çocuk doğurun!” emri, kimsesiz çocuk sayısındaki artışı şiddetlendirecektir. Eğer bu emre riayet edecek insanlarımız çok olursa. Çünkü çocuklarına bakamayan aileler çocuk esirgeme kurumlarının kapısını aşındırıyor. Ve bu artan hızla devam ediyor.
Aile içi şiddetin içinde büyüyor çocuk. Gözü önünde annesinin babası tarafından öldürülüşüne tanık oluyor. Tecavüze uğruyor. Hem de defalarca, çok sayıda erkek tarafından… Çocuğa bayram hediye edilen bir ülkede, tecavüzcüsüyle evlendiriliyor çocuk. Ve düğünle ‘ödüllendiriliyor.’ Ve mahkemeler tecavüze ‘kendi rızasıyla’ uğradığına karar veriyor bu ülkede. Akıl almaz bir kıyımın içine sürükleniyor çocuklar.
Çocuk bu ülkede sistemin acımasız kollarına, yine acımasızca atılıyor. Savunmasızlığına göre belirlenir ya insanın değeri! Savunmasız ve güvencesizce en ucuz iş gücü olarak zalimin zulmünü tadıyor. Bakana göre ‘sorumluluk bilinci’ öğreniyor tabii. Acıyla, şiddetle ve ölümle burun buruna…
İşte böyle büyüyor insan daha en küçük yaşından beri. Şanslı olanlar da var. 23 Nisan’ın tatilinden faydalanıp neşe içinde oyun parklarına, sinemalara giden çocuklar… Akranlarının hüzünlü bakışlarının kıyısında anne ve babalarının ellerinden tutup tatilin tadını çıkaran çocuklar… Oysa tüm çocuklarımız hak etmiyor mu bu neşeyi?
Büyüdüğümüzde de anladığımız gibi, ufak ufak sorgulamaya başladığımız sistem, başımızı ezmeye başlar. İşte o yüzden daha küçük yaşta sinmemizi buyurur. Sinmeyip de büyüyenler, geçmişte olduğu gibi bugün de hapislerle tanışır. Parasız eğitim, fırsat eşitliği gibi insani talepleri, çocukken de öğrendiği gibi asla elde edemez.
Ama devlet kendi istediği adamı, Ogün Samast’a yaptığı gibi çocuk, Erdal Eren’e yaptığı gibi yetişkin ilan eder. Bu da başka bir yaman çelişkimizdir.
Ancak artık bir şeyler değişmeli. Tüm Dünya çocuklarıyla kutlanan bu bayramın, böyle eşitsizlikler altında kutlanmaya devam etmesi, samimiyeti ortadan kaldırmak için yeterli çünkü.
Doğan Özcan