April 2024
SunMonTueWedThuFriSat
31123456
78910111213
14151617181920
21222324252627
2829301234
567891011
 

Kürt Sorunuyla İlgili Kişisel Gözlemlerim ve Ayşen Gruda'nın Sözleri

Bu yazı, Ayşen Gruda’nın Kürt sorununun çözümüyle ilgili verdiği röportajdaki mesajını ve benim askerlik dönemime ilişkin gözlemlerimi içeriyor. O yüzden yarısı gündeme dair, yarısı da kişisel bir yazı olacak.

Bilindiği gibi, şu sıralar Kürt sorununun barışçı yollarla çözülmesi ile ilgili çok sayıda adım atılıyor. İmralı süreci devam ederken, sanatçılardan da sorunun çözümüne katkı sağlayabilecek olumlu mesajlar geliyor. Taraf Gazetesi’nin “Türkiye Barışını Arıyor” isimli yazı dizisi içim röportaj veren Ayşen Gruda, işte bu sanatçılardan biri…

Ayşen Gruda’nın sözleri aynen şu. “Eğer ki bu konuda katkım olacak ise mağaralara kadar gitmeye razıyım. PKK mağaralarına giderim. Çünkü onlar bana bir şey yapmazlar. Onlar da benim filmlerimle büyüdüler. Ben de endişeliyim ki o filmlerin neresinde yanlış yaptığımı düşünüyorum. Bana bir şey yapmazlar. Bu devlet bana bir görev verirse ben korkmadan ama hiç korkmadan mağaralara gidip o insanları ikna ederim. Masal anlatsam bile beni dinlerler.”

Sözlerinden anlaşılacağı gibi, olaya aradığımız bir tarafsızlıkla yaklaşıyor sanatçı. Ayrıca bir özeleştiri de veriyor. “Acaba o filmlerde bir hata mı yaptım?” gibi bir sorgulama yapıyor. Kürt sorununun çözümü için atılacak en büyük adımın samimi bir diyalog ortamı aratmak olduğunun farkında. Bu ülkede o diyalog köprüsünü kim kurmak istese, vatan hainliğiyle(!) suçlansa da...

Ayşen Gruda Türkiye’de yaşayan her ırktan, kesimden insanın saygı duyduğu bir oyuncu. Söylediği gibi, evet… Herkes onun filmleriyle büyüdü. Dağdaki o gencecik militan da kışladaki gencecik asker de… 

Talep edilen haklar da atla deve değil ayrıca. Bu ülkede yaşamanın haklarına sahip olmak istiyorlar. Bambaşka bir kültür de değil. Bu topraklarda konuşulan bir dili yabancı belleyenlere karşı, halkı asimile etmeye çalışanlara karşı bir mücadele… Ve sorun çözülemedikçe kendi milliyetçiliğini doğuruyor. Çok doğal bir reaksiyon bu… Diyalogla çözmek isteyenlerle silahla çözmek isteyenler aynı kefede tutuluyor. Ve yara kangrenleşiyor.

Ayşen Gruda’nın sözleri, benim ayrı bir yazı olarak yazmayı planladığım askerlik dönemi anılarımı bu yazıya uygun düşürdü. Askerliğimi Hakkâri’de yaptım. Kısa dönemdim. İlçe ismi ve kişi isimlerini vermiyorum. Bazı isimler deşifre olsun istemem.

Mehmetçik Dershanesi’nde Türkçe öğretmenliği yaptım. Orada yaşayan çocuklarla, gençlerle bir arada olma şansı yakaladım. İnsanlarla konuştukça onların Türk algılarının değişimine tanıklık ettim. Elbette affedemedikleri bir kardeşleri olarak kalacaktım. Ama yine de tanıdıkça, bir arada yaşamanın mümkün olduğunu düşüneceklerdi. Sonuçta bir Türk askeriydim onlar için. Sokakta üniformayla gördüklerinde selam dahi vermedikleri, ama takım elbiseyle gördüklerinde ellerine sarılıp öpmeye kalktıkları öğretmenleriydim. Sadece ben değil, birkaç özverili arkadaşım da buna dâhil... Saygı ve sevgi, ancak emek ve samimiyetle kazanılırdı çünkü.

Bir öğrencim vardı. Devletin ne kadar çok hata yaptığını bana o öğretti mesela. Köylerini yakan, insanları köylerinden eden devleti… O yüzden pek çok Kürt’ün Türk’ten ve devletten anladığı tank ve silahtır.

Ancak diyalog… Ne kadar önemli değil mi? Tüm yargıları tepetaklak edecek, her şeye rağmen, her şeyi yeniden başlatabilecek, yeni bir yurt kurabilecek şey diyalog işte… Belki de sırf bu eğilimimiz yüzünden orduda adımız nifak tohumuna çıkmıştı. Kimi arkadaşımla birlikte epeyce baskı yaşadık. Önce bazı komutanlar ‘bunlara eğitim verip başımıza bela etmeyin’ türü karşı çıkışlarda bulundu. “Biz sizi oraya istihbarat getirin diye gönderiyoruz” diyen de oldu. (Ekibin istihbarat maksatlı oluşturulduğunu da bu şekilde öğrenmiştim.) Sonra rehberliğini yaptığım sınıftan alındım. Daha sonra da ‘ihtiyaç yok’ bahanesiyle askerliğin bitmesine 15 gün kala, Mehmetçik Dershanesi görevimden alınıp tabura çekildim. Benimle birlikte iki arkadaşımla…

Hatta hakkımda işleme konmamış bir tutanak bile yazıldı. Öğrenciler "öğretmenimizi geri istiyoruz" diye tabura geldikten sonra, "halkı TSK'ye karşı kışkırtmak" suçundan(!) yazıldı tutanak.

İşte böyle bir askerlik dönemi içinde Kürt sorununa ilişkin de bazı fikirlerim gelişmiş oldu. Sorunun çözümünde diyalog, insan ilişkileri ve samimiyet çok önemliydi. Ve işte bu gibi özelliklere sahip bir eylem de mutlaka baltalanıyordu. O gençler evlerinde bizden bahsederken güzel şeyler söylüyordu. Belki de çok ciddi bir önyargıyı yıkıyorduk.

Benim kişisel bu deneyimim ve Ayşen Gruda’nın samimi sözleri “diyalog” kavramı çatısı altında birleşince bunları paylaşma gereği duydum. Ancak tabii ki Ayşen Gruda’nın sözlerinde “devletten görev bekleme” mesajı da var. Devlet memuru gibi değil, görev beklemeksizin eylemci bir tavırla çözümün içinde yer almak, eli taşın altına koymak gerekiyor. Başka türlü, yani devletçi çizgi içinde çözüm aramak, insani boyutu görünmez kılabilir.

Sonuç olarak barışın dili insancıl olmalı… Kürt halkının Türk’le barışması, insanın temel alınacağı bir anlayışla mümkün…

Doğan Özcan

 
Hayata Dokun Derneği Kütüphanesi

Eğitimin sosyal hayatın desteklenmesi gereken yegane unsur olduğunu öngören Derneğimiz, 2012 yılından bu yana; Van, Muş, Tekirdağ, Diyarbakır, Trabzon ve İzmir illerindeki köy okullarına kütüphaneler açmaktadır. Her yıl ortalama 5 kütüphane açan derneğimizin...
DEVAMI...


Jehan Barbur Şarkılarıyla Hayata Dokunuyor Konseri

Sanatçı Jehan Barbur’un Hayata Dokun Derneği yararına verdiği konser İstanbul Bilgi Üniversitesi Mezunlar Derneği desteğiyle 26 Nisan 2013’te Bilgi Üniversitesi Kuştepe Ka...
DEVAMI...


Hayata Dokun’an Üniversiteler

2010’dan bu yana her yıl İstanbul Merkezli tüm devlet ve belli başlı özel üniversitelerde yapılan üniversite öğrencilerine yönelik gerçekleştirilen konferans...
DEVAMI...


Tüm projeler için tıklayınız