Dış mihraklar bir kez daha iş başındaydı. 22 Haziran Cumartesi günü Taksim Meydanı’na gelen insanlar ellerinde karanfillerle polisi kışkırtmayı amaçlıyor olmalıydılar. Yoksa polisimiz, canımız, ciğerimiz Taksim’in güvenliğini sağlamış, bayrağımızı yüceltmişti. Öyle bir polisin halka şiddet uygulaması mümkün mü? O zaman? Bunlar halk değil… Bunlar çapulcu… Oh yes… Başbakanımız, hünkârımız ne güzel de demiş zamanında şap diye…
Evet, bunlar halk değil… Kaldı ki bunlar, karanfiller getirerek ne demek istiyorlar? Karanfil güzel bir baharatın da ismidir. Ağız kokusunu giderir. Mis gibi devletimizin güzel kokulu polisini bu yolla tahrik etmektedirler. Ağzı mı kokuyor yani polisin? Bu nasıl bir tepeden bakmaktır? Nasıl bir küçük görmedir?
Hikmetinden sual olmaz devletimizin ağzı kokar mı? Sen milli iradeyi nasıl ağzı pis kokan insanlar olarak değerlendirirsin.
Bu eylemi anma amaçlı olarak göstermelerine bakmayalım. Neymiş? Polis insan öldürmüşmüş. O insanlar kendilerini öldürtmüştür aslında. Hiç böyle baktınız mı meseleye? Evet, aslında intihardır bu. Tabi…
Hadi intihar eden arkadaşlarınızı anmak istiyorsunuz. Bunu neden halkın meydanında yapıyorsunuz çapulcular? Ve neden karanfil… Evet, açıklıyorum. Karanfil dış güçlere bir selam çakma amaçlıdır. Neden mi?
Karanfil Devrimi… Bu devrim Portekiz’de 25 Nisan 1974’te silah kullanmadan yapılan askeri darbenin adıdır. Özgürlükler arttırılmış, sömürgelere özgürlük verilmiş. Bu darbe bir devrim olarak tarihe geçmiş.
Yanlış duymadınız. Askeri darbe yapmak istiyorlar. Hem de Portekiz Ordusu tarafından yapılacak. Ülkemizi Portekiz’in sömürge devleti haline getirecek. Bu da mı gol değil? O zaman Taksim’deki turistlerin büyük çoğunluğu neden Portekiz aksanıyla Fransızca konuşuyor? Ve neden bu insanlar İngiliz pasaportlu? Tamam?
Bu kadar karanlık amaç için bir araya gelmiş insanlara halk demediğimize göre, polis halka şiddet uygulamıyor, diyebiliyoruz. Polis işgalcileri geri püskürterek bir destan yazıyor. Neymiş? Kask numaralarını siliyorlarmış. İnsanın kaskında, şapkasında numarası olması demokrasilerde asla kabul görmez. Bu, insan haklarına evrensel olarak da baktığınız vakit çok aykırı bir durum. İnsanlar etiketlenmemeli. Bizler Türk medyası olarak polisin bu demokratik eylemini destekliyoruz.
Polis “Allah, Allah…” diye saldırıya geçmiş. Bir kere saldırı yok. Ben çok açık gördüm. Polise karanfil atmak suretiyle polisin yaralanmasına neden oldu çapulcular. Pek çok polisimizin karanfile karşı alerjik reaksiyonu var. Bunu da çok iyi biliyor dış mihrakların ve faiz lobisinin çocukları… Polis de kendini savunacak, duyduğu acıyı Allah’a sığınıp unutmak isteyecek. Allah’tan, dinden bu kadar mı korkuyorsunuz? Neymiş? Niye “Allah Allah…” diye koşmuşlar. Allah, Allah… “Zerdüşt, Zerdüşt” mü diyeydiler?
Bir kere kesinlikle biber gazı yoktu. Gözlerim yaşardı, doğru… O “Allah Allah” deyişleri… İstanbul’un fethini hatırlattı bize. Ondan olsa gerek… Yoksa suyu bile işportadan aldıkları su tabancasıyla sıktı çocuklar. Göstericiler de hunharca karanfil atmaya devam ediyorlardı.
Taksim bir kez daha geçit vermedi. Polisin insanın gözlerini yaşartan, muazzam müdahalesi sayesinde çapulcular bir kez daha insanlık dersi almış oldular.
Biz de konfetilerimizi patlattık tabi o coşkuyla. Bir baktım elimde süpürge, faraş… Karanfillerden temizledim meydanı. Kendimi arınmış hissetim. Hünkârıma dokunmak gibi…
“Bu karanfil inadı da ne?” dedim. Tam bir bölücülük… Güle hakaret… Haliyle Hz. Muhammed efendimize de inceden hakaret… Güle hakaret, cumhurbaşkanımıza da hakaret olabilir. Her şey bir tarafa, darbe yapmak istiyorlar zaten. Evet…
Oh, mazlum görünümüne kavuşturduk iktidarı hamdolsun!