Perşembe günü sabah saatlerinde Twitter’da, Mehmet Ali Birand’ın öldüğü yolunda haberler gezinmeye başladı. Pek çok haber sitesi haberi kaçırmamak için olsa gerek, doğruluğuna emin olmadan haberi manşetlerine taşıdı. Ancak haberin doğrusu o saat itibariyle usta gazetecinin yoğun bakımda olduğuydu.
Sosyal medyada çoktan öldürülmüştü Birand! Hatta Twitter paylaşımları ikiye ayrıldı. Ölmesine sevinenler ve üzülenler olmak üzere… Gün sonunda asıl acı haber gelinceye kadar Mehmet Ali Birand’ın sanal ölüm haberine karşı “oh olsun” olarak özetlenebilecek, çok sayıda Twitter notu okuduk. Görüşlerine karşı dahi olsanız, hatta ve hatta o görüşlerden tiksinseniz dahi, bir ölüm haberini suskuyla karşılamak zorundasınız. En azından…
Tuna Kiremitçi’nin Twitter notu bugün şuydu ve bunun üzerine kısa süreli polemikler yaşandı sosyal medyada. “Mehmet Ali Birand’a ölmekten çok bugün Diyarbakır’da olamamak koymuştur.” Bu notun altından çok anlam çıkarılabilir. (Dikkat, az sonra okuyacağınız cümle genelleme içerir.) Pek çok insan da inanın, bu notu Tuna Kiremitçi’den alıp paylaşırken, Diyarbakır’daki cenazeler hakkında ne düşünüyorsa, Mehmet Ali Birand’la ilgili de benzer şeyler düşünüyordur. Tuna Kiremitçi kimi tepkilere karşılık olarak, açıklama ve düzeltmesini yaptı. Ama not o haliyle gayet “her kafaya uygun” görünüyordu.
Biz bir cenazeyi taşıyan kalabalığa yardım ederken, ölünün kimliğini sormayan bir toplum değil miydik? Kaldı ki Türkiye’de barışın acil bir şekilde tesis edilebilmesi için elini taşın altına koyma cesareti göstermiş ve bu yüzden çok kere hedef gösterilmiş bir insandan bahsediyoruz. Öcalan’la röportaj yapan ilk gazetecidir. Onun barış elçiliğinin Türkiye toplumu için ne kadar önemli olduğunu idrak etmek çok mu zor?
Diyalog yollarının kurulmasında bu önemli katkısı, önemli bir kesim için ‘terörist yandaşlığıydı.’ Twitter’daki ikiye bölünüş, onun işte bu yönüyle ilgiliydi. Onu bu savaşta taraflı olmakla suçlayanlar, 5’ten az şehit haberinin haber değeri olmadığına yakınmasını unutuyorlardı. Öyle dediğinde sosyal medyada alkış tutanlar, barış çağrısı yaptığında topa tutuyorlar. Her çatışma haberinden sonra, üstü kırmızı çarpılı fotoğrafları sosyal medyada dolaşan insanlardır.
Habercilik dendiğinde ilk akla gelen isimdir Birand. Daha ilkokul birinci sınıftayken, yatma saatimden sonra yayınlandığından 32.Gün programını izlemek için annemden özel izin aldığımı hatırlarım ve pek çok siyasi gelişmeyi anlamaya çalışırken, etrafıma da soru sormayı onun sayesinde kazanmış sıradan biri olarak benim, bu güne gelişiminde öğretici katkısı büyüktür. Hatta farkında olmadan pek çok insana bunu kazandırmıştır benim kuşağımdan. Benim gözümde önemli özelliğidir bu.
Kendiyle dalga geçebilen kaç insan tanırsınız? Hele ki günümüzdeki bu kadar egoistliğe rağmen, bir insan olduğunun farkında onun gibi kaç kişi var? O kadar başarılı ve kariyerinin doruklarında bir gazeteci olup da dil sürçmelerini mizah malzemesi yapanlara teşekkür edecek kadar olgun ve saygın kaç kişi var?
Derin devletle uğraşırken ve barış için mücadele ederken Türkiye’de bunu yapabilen diğerleri gibi ‘vatan haini’ yaftasını yemiş Mehmet Ali Birand’ın ölümüyle bu hastalıklı fikrin biraz olsun sessizliğini dilerdik. Cenazelerini uğurlarken “merhumu iyi bilen” bir toplum, Mehmet Ali Birand ile ilgili bu ayrışmayı nasıl yaşar? Barış yanlısı olmanın terörist olmakla aynı tutulduğunu gördükçe, barış umutları yetiştirmeye çalışmak zor değil mi? Ama yine de yeşertmek gerek. Filizlendiğinde değerini daha iyi anlarız belki.
Biz bu ustayı hak ettiği şekilde uğurlayalım. Ona ‘vatan haini’ yaftası yapıştıranları vicdanlarıyla baş başa bırakalım.
Toprağın bol olsun Mehmet Ali Birand!
Doğan Özcan